23 Mart 2013 Cumartesi

BARIŞIN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Barış kelimesi, insana hasretin bittiği, özlemin sona erdiği, içinde korkuların silindiği dingin bir kafayla yaşamanın hazzını verir.  Yaşamı anlam kazanır, değerlenir. Onun için halk arasında, dargın kalmanın zorluğunu anlatan şu cümle nesilden nesile tekrarlanır. “Uzun müddet dargınlık çeken, bir daha darılmaya tövbe eder.”  Barışmak öyle bir duygudur ki; İnsanda mutluluk duygularının baharla bir- likte buzullar eriyip te dağlardan coşkuyla inen dereler gibi coşmasını sağlar. Bu coşkuyla bedene yüklenen içsel enerji,gittikçe yoğunlaşarak büyük bir duygu patlamasına yol açar insanda… Tanımadığınız yabancılara sarılıp öpesiniz gelir. Mutluluğun doruk noktasına ulaşırsınız. Bahsettiğimiz barış küskün iki hısımın arasında olsa, yeniden güven ortamı tesis edilip, en geç ilk bayramda bir araya getirir ve dargınları barıştırırız. Çıkar gurupları arasındaki anlaşmazlıklarda da aynı şekilde güven tesis ederek sonuca gidebilme olasılığınız yüksek olur.
21 Mart Nevruzda açıklanan sözde barış bildirisi, ne yazık ki güven vermeyen mono bir sesin yansıması gibiydi. Yurdumuzda aylarca gündemi meşgul edip,  içeriği merakla beklenen açıklama hükümet tarafından, daha uygunu muhatap temsilci ile ortak olarak yapılmalıydı. Ne yazık ki, iktidar kaçak güreşmeyi tercih ederek, açıklamanın bir  PKK örgütü bildirisi olarak algılanmasına sebep oldu.

30 yıldan bu yana evlatlarınızı, hatta kendi kanından olan halkını çoluk çocuk demeden katletmiş bir terör örgütüyse barışmak istediğiniz, koşullar basite indirgenemez. Bu gün yapılan, bayramlarda hısım akraba barıştırması kadar amatör  usulde barışın sağlanmaya çalışılmasıdır. İçeriği asıl muhatap olan halktan, gizli olarak yazılan böyle anlaşmalar uzun ömürlü olmazlar. Çünkü bir deyişimizde söylendiği gibi “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” böyle bir barışın mutluluğu kısadır ama, acısı çok uzun bir zaman vicdanları sızlatarak toplumda travmalara yol açar.

Bu barış kürt halkıyla yapılıyorsa , kürt halkını temsile bir delege gurubu seçilip, muhatap belirtilmeliydi. Nedir bu karışıklık, İmralı PKK elebaşı, Kandil PKK elebaşı, Avrupa PKK temsilcisi veya PKK Avrupa kolu, PKK nın KCK kolu, ve nihayet PKK maşası gibi çalışan ama hiçbir yaptırım gücü olmayan siyasi parti eş başkanları ve mensupları. Siz barış görüşmelerini kiminle yapıyorsunuz. İmza yetkisi kimde, bu işin sorumluğunu kim üstlenecek?

Diğer tarafta, mutluluk getirecek bir barış isteniyorsa, toplumun güvendiği akil adamlar ve sivil toplum örgütlerinin, halkı temsil eden muhafet partilerin görüşleri alınmalıydı. Onların belirleyeceği temsilciler gurubunun bu görüşmeleri şeffaf bir şekilde yürütmeleri toplumda güven tesis eder, varılacak neticeye kimse itiraz etmezdi. Mutluluk getiren barış için önce güven oluşturulmalıydı. Yangından mal kaçırır gibi, ben yaptım oldu, bitti felsefesinin en kısa zamanda bu eylemcileri vuracağı kesindir. Kısacası barışa giden yol engebeli fakat, bu engelleri aşmak için sabır gerektiğidir. Acele işe şeytan karıştı. Terör ejderhasının Kandildeki başı daha ilk günden yaptığınız barışı tanımayıp, silah bırakmak için şartlar öne sürdü. Yarın İmralı kontunun ters tarafından kalkıp ta, bambaşka şeyler söylemeyeceğini kim garanti edebilir.

Bu yolun ilk kavşağı güven’dir. Karşılıklı güveni tesis etmeden yaptığınız barış, grekoromen güreşi gibi, arkaya dolananın bir puan aldığı mücadeleye dönüşür ki; Şu anda barış diye yapılan budur ve çok tehlikelidir. Çünkü güven duygusu tıpkı hamilelik gibidir. Yarım hamilelik olmadığı gibi, yarım güvende olmaz. Yani ya güvenirsin ya da güvenmezsin. Şayet karşında yedi kez ateşkes ilan edip, bu ateşkeslerin çoğunu daha 24 saat geçmeden bozan bir eli kanlı örgüt varsa, bu örgütle barış yapmak niyetindeyseniz oturup uzunca düşünmeniz gerekir. Karşınızdaki 7 kocalı hürmüz gibi 7 kez evlenerek, vuslat a erip, yine de  ben bakireyim diyebiliyorsa.. Bin kez hesap yapmanız gerekir, böyle bir işe kalkışmadan önce… Böyle bir örgütün, açıkça silahlarını bırakmayacaklarını söylemelerine rağmen, nasıl güven duyup ikna olunur anlayamıyorum. Teröre hiçbir ülkede müsamaha gösterilmemiş olmasının sebebi, terör örgütlerinin isteklerinin şantajcılar gibi hiç bitmeyeceğinden kaynaklanan güvensizliktir. Yarın yapmak istediğiniz bu barış bozulursa, kaybınız sadece siyasi yenilginiz olmaz. Yurdu kaosa sokmanı sorumluluğunu hiç bir vicdan sahibi almamalıdır. Alamaz da… Barışın tek bir şartı olmalıydı… Silahlar kesin bırakılacak, teröristler teslim olacak, Emir veren gurup yargılanacak ve Türkiye Cumhuriyetini, bayrağımızı ve anayasamızı tanıyacak. Türkiye den bahsederken TC demeyecek kadar devlete saygılı olacak. Teröristle yapılacak barışın başka formülü olamaz.  Akıl hocaları USA ve İsrail bizim durumumuzda olsaydı nasıl davranırdı diye soralım kendimize, doğru davranışı bulmak için.

Öncelikle insanın, bazen gerekli ama gerekli olduğu kadarda  insanın hemcinslerine yaklaşımını kısıtlayan, sakıncalı bir davranış olması sebebiyle bu duygunun bırakılması, hiç değilse törpülenmesi gerekmektedir.

Barış için birde bu işte samimi olmak gerekir, samimi, özü sözü bir olmak, yani adam olmak gerek. Her iki tarafta, karşılıklı olarak pek  samimi ve iyi niyetli oldukları izlenimini vermediler bana. Biri başarı sarhoşluğu içinde barışın özüne aykırı işler yaparken. (Açıklamalar, Bayrak ve TC olayı gibi) Diğer taraf temkinli. Siyasi sorumluluk almadan, (Görüşmelerin MİT müsteşarı kanalıyla ikinci elden yürütülmesi) Döner dolapta yalnız. Tehlikenin farkında, emniyet kemeri verilmemiş belli.. Ya düşersem korkusu had safhada.  Düşüşüne sebep olacak bu aletin felaket yaşanmadan durdurulması gerekir. Ama bunu kendi yaparsa, cesaret edip bindiği bu dolaptan kendi isteğiyle inerse korkak damgası yemekten çekiniyor. Bile bile de …. Ne olursa olsun.. Bu dolap dursun. Diyecek halde…

Barışmaya teşvik eden, barışmanın sorumluluğunu alabilecek akil adamlardır. Barışma cesareti olan bu insanları tarif etmek gerekirse, erdem, hoş görülü, beşeri  tekamülünü nispeten tamamlamış, insani ilişkilerini etiket kurallarına uymasıyla, üst düzeyde tutan kişilerdir. Bu kişiler, toplumda örnek teşkil ederek,  beşerde olabilecek sakil davranışların bireylerce otokontrol edilmesine katkıları büyüktür. Olası bazı olumsuzluklarda sabırlı davranıp, karşılıklı tahammül edebilen bir toplumun oluşmasına da yardımcı olurlar. Halk arasındaki isimleri de “Toplum önderleridir.”

Bu günlerde ise ayakların baş olduğu bir dönemden geçtiğimiz için Görsel ve yazılı medyada kim sesini yükseltirse, kim kişisel cehaletininin farkına bile varamayacak düzeyde bir akılla oraya çıkıp ta sesini yükseltirse, Toplum önderi olarak ilan edilebiliyor.

Peki yukarıda saydığımız barışı sağlayacak unsurların hiç biri olmadan, bu barış tesis edilebilir mi?

Bekleyip göreceğiz. Emin olun benim temennim, barıştan vazgeçilmemesi.. Ama onunda koşulları belli..

Cemal Kazım Demir

Ist. 23.03.2013

Hiç yorum yok: