20 Aralık 2013 Cuma

SİYASİ YAŞAMIMIZ BİZİM AYNAMIZ

Dikkat ettiniz mi bilmem. Bu memleketin köklü kitle partileri, Birde siyasi ekonomik dalgalanma sonrasında  aceleyle kurulan dışarıdan destekli, gecekondu partileri vardır.

Bunlar  misyoner partilerdir aynı zamanda. Yetmeyen akıllarının diyeti olarak ta yardım aldıkları devletin uydusu gibi çalışırlar. Çünkü iktidar olmalarının bedeli geyşa olmaktan geçer.  Birinci guruptaki partilerin oy oranları, zaman, zaman azalsa da belli bir kemikleşmiş kitle oylarını hiç kaybetmemişlerdir.

Bu Partiler Atanın Partisi CHP, Taban oyu ortalama %15 tir. Türk Milliyetçiliğinin taşra temsilcileri olarak MHP, Taban Oyu % 12 ir. Dini Referans alan Bu günkü Refah Partisidir. Taban Oyu %10 dur. Bu Partilerin yok edilmesi zordur.

Diğer gecekondu partileri de söz konusu olan ilke değil, çıkarları için hükmetmektir. Bu gücü elde edebilmek için, siyaset rantının paylaşılması sözü verilir, çıkar koalisyon ortaklarına. Bir çok eğilimi içersinde barındırırlar. Türkiye’de, çok Partili döneme geçişle birlikte Amerika’nın güdümünde kurulmuş partilerdir bunlar. Kriz anında yeni oluşum adı altında, aniden mantar gibi biten  memleketimize has bu garip siyasi oluşumların, promosyon faaliyetlerinde kullandıkları en önemli slogan, seçtikleri tetikçinin “Kurtarıcı lider” olarak tanıtılmasıdır.

Bu gecekondu partileri sırasıyla Türk siyasi hayatında sırasıyla şöyle yer almışlardır. D.P. 1950-1960, 10 Yıl, Sonraki hikaye, Menderes ve hazin sonu…

Adalet Partisi,1965-1979, (Zar zor kesintili bir 14 Yıl) Daha sonra hormonlusu kurulsa da testi kırılmıştı bir kere, çatlaktan altı parçaya ayrılıp toprağa karışması uzun sürmedi. Türkiye’nin en güçlü  Partisinin DP in yerini aldı denilen “Orta direk Partisi bir güzelin hoyrat ellerinde “Doğru Yol’”dan çıkmıştı bir kere, kaçınılmaz son geldi. . Ve diğerleri gibi tarihin çöplüğündeki yerini aldı. Şimdi yerinde yeller esiyor.

ANAP, Amerika menşeli. Ona çok umut bağlamıştı yurdumuz çıkarcı kesimi. Halen Türkiye’nin önünü açtığı söylenir. İyi de.. Bir açtı pir açtı. Ve kapamayı unutup açık bıraktı kapıyı ki; Tüm yurdum insanı o günden bu yana Tük-kanımız açık alık, alık dolaşıyoruz. Utanmazlık arlanmazlık deresinin taşarak, devletin görevlilerine sıçraması o devletlûmun zamanına rastlar. Şimdi O da kullanma tarihi dolduğundan siyasi çöplükte yerini almış bulunuyor. O partinin Amerikalıya alem yaptırdığıyla övünen baş elemanı, ölümünden önce kendi siyasi sonunu yaşadı. Arada irili ufaklı birçok parti oluşumu yaşandı ama hepsi bir sineğin ömrü kadar dayanabildi bu kaypak siyasi yapımıza. Yukarıda adını saydığımız hangi parti 15 yıldan fazla hüküm sürdü. Şu Parti diyebilir misiniz?

Tabi haklı olarak diyeceksiniz ki, Şu an iktidarda olan bir parti var, onu hangi sınıfa koyuyorsunuz?

Hani bazen devşirme emanetçiler vardır ya acele tayin edilirler. Yangından mal kaçırır gibi, kimin kim, veya ne olduğunu anlamanıza fırsat vermeden, bir yerlere reklam çıkartması gibi yapıştırılırsınız ya, bu da öyle bir şey olmalı. Partinin en tepesindeki zat-ı muhterem bile henüz ne olup bittiğinin farkına varmamış olmalıdır ki; Bu gün yaşananlar karşısında abandone olan boksör gibi şaşkın bakmaktadır. İnsan  hakları ihlallerinin tavana vurduğu bir demokrasi şekli olamaz. Hele bu çeşit bir demokrasiye ileri sıfatı hiç uymaz.Dünya standartlarında olan bir demokratik rejim baz alındığında, ağlanacak durumda olduğumuzun farkına varmadan  11 yıldır hegemonyası altında olduğumuz  iki dini yapı koalisyonunun çatırdamasına seviniyoruz. Bu durum bile bizim demokrasiyi hak etmediğimizin en bariz göstergesidir. “Sen eşekliği kabul ettikten sonra semer vuran çok olur” deyişi bir durumdayız maalesef. Elbette ki, daha düne kadar rahatsızlık verdiğinin farkına bile varmadan, uyarılara aldırmadan hamam ekosunun cazibesine kapılmış, avazı çıktığı kadar yüksek perdeden  ileri demokrasi şarkısı söyleyen siyasi sorumlulardır baş suçlular. Ama inanın en az onlar kadar bir suçlu daha vardır, o da bu duruma çanak tutan aymaz toplumumuzdur.

Amerikalıların deyimiyle aralarında “kazan kazan” koalisyonunun her  tesis edilişinde sanki, kazananın bizler olduğunu sanıp büyük bir coşkuyla tepinenler olmayıp ta hiç değilse üzüldüğümüzü gösterir bir tepki verebilseydik  bize yaşatılan bu onursuz duruma.. İkinci, üçüncü  hatta dördüncü defa bize aynı numarayı çekmezlerdi. Artık yemediğimizi anlar belki de utanırlardı.. Her seferinde bir öncesinin yaraları sarılmamışken bile, yeni bağımlılıklar için böyle davetkar olmamızı izah için söz bulmak çok zor.

Tesadüfe bakın ki, Tüm yukarıda saydığım uydu partileri, din eksenlidir. Din bağnazlığı, dış güçlere itaat etmesini kolaylaştırır. Çünkü yetişme tarzlarında otoriteye boyun eğme vardır. Ne acıdır ki, Böyle uydu partiler iktidarda kaldıkları sürece tamiri mümkün olmayan hasar bırakırlar. Yok olmalarının bir sebebi onları getiren efendileri istediği içindir muhakkak.. Ama bir sebebi daha vardır ki, o da kendi kuruluş unsuru olan cehaletleridir. Kendi ayaklarına kurşun sıktıklarının farkına varmadan acısını çeker, suçu başkasına atarlar.

Memleketin halk için var olduğunu söyleyen partileri bile, büyük ağabeyin kucağına gönüllü otururlar. Bu oturuş halka şöyle anlatılır. Bu kucağa zorunlu olarak oturulması gerekir ama, geçici bir dönem için yapılacaktır kucakta sallanma işi.. Yani kucak müptelası olmadan inileceği vurgulanır o kucaktan. İster çabuk in ister ömür boyu kucakta kal. O kucağı kabul ettiğin an müptezelsindir, oturamasan da yıllar boyu o kucakta kalsan da oturma müptezelliği bulaşmıştır bir kere onsuz yapamazsın. İktidar olmanın diyeti her seferinde o kucağa oturmaktır.

Bu koalisyonu yok edecek olan erk, tekmili aydınlarımız ve medyamızın yeminli şahadetiyle yerine bizim umutlandıran başka bir  koalisyon oluşturacaktır elbet.

Türkiye’nin genel bir devlet politikası olmadığı gibi eğitim politikası da yoktur. Bu sebeple halk küçük yaşlarda olması gerektiği gibi siyasi bilincini kazanamamaktadır. Sadece acıttığı zaman vatan millet Sakarya edebiyatı ile bu işlerin yürümeyeceğini öğrenmemiz gerekir. Gelmek istediği yere kendi içinden yetişecek siyaset bilimcilerle, siyasi ahlakın oluşturulması yönünde atacağı adımlarla yürüyebilecektir.Bireysel özgürlüğün meyvesi olan ve insan onuruna yakışan.

Biat’ kültürü ve  ümmetçilikten uzak, gerçek demokrasinin tadı ancak bu şekilde çıkarılır. Özgür ruhu kişiliğinde barındırmayan, onuru için savaşmayan hiçbir kimse demokrasiyi hak etmez.. Bunun içinse kafada bom boş duran saksının asgari düzeyde olsa da vatandaşlık bilgisiyle donatılması gerekir. Evet, Yurttaşlık bir bizde müfredattan kalkmış bir bilimdir. Felsefe. Muhakeme gücümüzü arttıran felsefe dersleri de kaldırılmıştır. Yani yukarıda saydığım bu uydu partiler Ümmet yetiştirmek için ne gerekiyorsa yapmış ama Kişilikli insan yetişmesinden hep korkmuşlardır. Şimdi tüm bu olanlara tepki gösterememiş biri olarak hayıflanmakta ve tepki göstermekteyiz. Uyanıyoruz, ayağa kalmak ne kadar sürer bilmem ama değişen bu dünyada yerimizi alabilmemiz için uyku mahmurluğumuzdan bir an önce kurtulmamız gerektiğini biliyorum.

19.12.13

Cemal K. Demir

Hiç yorum yok: