Dikkat ettiniz mi bilmem. Bu memleketin köklü kitle partileri, Birde siyasi
ekonomik dalgalanma sonrasında aceleyle
kurulan dışarıdan destekli, gecekondu partileri vardır.
Bunlar misyoner partilerdir aynı
zamanda. Yetmeyen akıllarının diyeti olarak ta yardım aldıkları devletin uydusu
gibi çalışırlar. Çünkü iktidar olmalarının bedeli geyşa olmaktan geçer. Birinci guruptaki partilerin oy oranları,
zaman, zaman azalsa da belli bir kemikleşmiş kitle oylarını hiç
kaybetmemişlerdir.
Bu Partiler Atanın Partisi CHP, Taban oyu ortalama %15 tir. Türk
Milliyetçiliğinin taşra temsilcileri olarak MHP, Taban Oyu % 12 ir. Dini
Referans alan Bu günkü Refah Partisidir. Taban Oyu %10 dur. Bu Partilerin yok
edilmesi zordur.
Diğer gecekondu partileri de söz konusu olan ilke değil, çıkarları için hükmetmektir.
Bu gücü elde edebilmek için, siyaset rantının paylaşılması sözü verilir, çıkar
koalisyon ortaklarına. Bir çok eğilimi içersinde barındırırlar. Türkiye’de, çok
Partili döneme geçişle birlikte Amerika’nın güdümünde kurulmuş partilerdir
bunlar. Kriz anında yeni oluşum adı altında, aniden mantar gibi biten memleketimize has bu garip siyasi oluşumların,
promosyon faaliyetlerinde kullandıkları en önemli slogan, seçtikleri tetikçinin
“Kurtarıcı lider” olarak tanıtılmasıdır.
Bu gecekondu partileri sırasıyla Türk siyasi hayatında sırasıyla şöyle yer
almışlardır. D.P. 1950-1960, 10 Yıl, Sonraki hikaye, Menderes ve hazin sonu…
Adalet Partisi,1965-1979, (Zar zor kesintili bir 14 Yıl) Daha sonra
hormonlusu kurulsa da testi kırılmıştı bir kere, çatlaktan altı parçaya ayrılıp
toprağa karışması uzun sürmedi. Türkiye’nin en güçlü Partisinin DP in yerini aldı denilen “Orta
direk Partisi bir güzelin hoyrat ellerinde “Doğru Yol’”dan çıkmıştı bir kere,
kaçınılmaz son geldi. . Ve diğerleri gibi tarihin çöplüğündeki yerini aldı.
Şimdi yerinde yeller esiyor.
ANAP, Amerika menşeli. Ona çok umut bağlamıştı yurdumuz çıkarcı kesimi.
Halen Türkiye’nin önünü açtığı söylenir. İyi de.. Bir açtı pir açtı. Ve
kapamayı unutup açık bıraktı kapıyı ki; Tüm yurdum insanı o günden bu yana
Tük-kanımız açık alık, alık dolaşıyoruz. Utanmazlık arlanmazlık deresinin
taşarak, devletin görevlilerine sıçraması o devletlûmun zamanına rastlar. Şimdi
O da kullanma tarihi dolduğundan siyasi çöplükte yerini almış bulunuyor. O
partinin Amerikalıya alem yaptırdığıyla övünen baş elemanı, ölümünden önce
kendi siyasi sonunu yaşadı. Arada irili ufaklı birçok parti oluşumu yaşandı ama
hepsi bir sineğin ömrü kadar dayanabildi bu kaypak siyasi yapımıza. Yukarıda
adını saydığımız hangi parti 15 yıldan fazla hüküm sürdü. Şu Parti diyebilir
misiniz?
Tabi haklı olarak diyeceksiniz ki, Şu an iktidarda olan bir parti var, onu
hangi sınıfa koyuyorsunuz?
Hani bazen devşirme emanetçiler vardır ya acele tayin edilirler. Yangından
mal kaçırır gibi, kimin kim, veya ne olduğunu anlamanıza fırsat vermeden, bir
yerlere reklam çıkartması gibi yapıştırılırsınız ya, bu da öyle bir şey olmalı.
Partinin en tepesindeki zat-ı muhterem bile henüz ne olup bittiğinin farkına
varmamış olmalıdır ki; Bu gün yaşananlar karşısında abandone olan boksör gibi
şaşkın bakmaktadır. İnsan hakları
ihlallerinin tavana vurduğu bir demokrasi şekli olamaz. Hele bu çeşit bir
demokrasiye ileri sıfatı hiç uymaz.Dünya standartlarında olan bir demokratik
rejim baz alındığında, ağlanacak durumda olduğumuzun farkına varmadan 11 yıldır hegemonyası altında olduğumuz iki dini yapı koalisyonunun çatırdamasına
seviniyoruz. Bu durum bile bizim demokrasiyi hak etmediğimizin en bariz göstergesidir.
“Sen eşekliği kabul ettikten sonra semer vuran çok olur” deyişi bir durumdayız
maalesef. Elbette ki, daha düne kadar rahatsızlık verdiğinin farkına bile
varmadan, uyarılara aldırmadan hamam ekosunun cazibesine kapılmış, avazı
çıktığı kadar yüksek perdeden ileri
demokrasi şarkısı söyleyen siyasi sorumlulardır baş suçlular. Ama inanın en az
onlar kadar bir suçlu daha vardır, o da bu duruma çanak tutan aymaz toplumumuzdur.
Amerikalıların deyimiyle aralarında “kazan kazan” koalisyonunun her tesis edilişinde sanki, kazananın bizler
olduğunu sanıp büyük bir coşkuyla tepinenler olmayıp ta hiç değilse
üzüldüğümüzü gösterir bir tepki verebilseydik
bize yaşatılan bu onursuz duruma.. İkinci, üçüncü hatta dördüncü defa bize aynı numarayı çekmezlerdi.
Artık yemediğimizi anlar belki de utanırlardı.. Her seferinde bir öncesinin
yaraları sarılmamışken bile, yeni bağımlılıklar için böyle davetkar olmamızı
izah için söz bulmak çok zor.
Tesadüfe bakın ki, Tüm yukarıda saydığım uydu partileri, din eksenlidir. Din
bağnazlığı, dış güçlere itaat etmesini kolaylaştırır. Çünkü yetişme tarzlarında
otoriteye boyun eğme vardır. Ne acıdır ki, Böyle uydu partiler iktidarda
kaldıkları sürece tamiri mümkün olmayan hasar bırakırlar. Yok olmalarının bir
sebebi onları getiren efendileri istediği içindir muhakkak.. Ama bir sebebi
daha vardır ki, o da kendi kuruluş unsuru olan cehaletleridir. Kendi ayaklarına
kurşun sıktıklarının farkına varmadan acısını çeker, suçu başkasına atarlar.
Memleketin halk için var olduğunu söyleyen partileri bile, büyük ağabeyin
kucağına gönüllü otururlar. Bu oturuş halka şöyle anlatılır. Bu kucağa zorunlu
olarak oturulması gerekir ama, geçici bir dönem için yapılacaktır kucakta
sallanma işi.. Yani kucak müptelası olmadan inileceği vurgulanır o kucaktan.
İster çabuk in ister ömür boyu kucakta kal. O kucağı kabul ettiğin an
müptezelsindir, oturamasan da yıllar boyu o kucakta kalsan da oturma
müptezelliği bulaşmıştır bir kere onsuz yapamazsın. İktidar olmanın diyeti her
seferinde o kucağa oturmaktır.
Bu koalisyonu yok edecek olan erk, tekmili aydınlarımız ve medyamızın
yeminli şahadetiyle yerine bizim umutlandıran başka bir koalisyon oluşturacaktır elbet.
Türkiye’nin genel bir devlet politikası olmadığı gibi eğitim politikası da
yoktur. Bu sebeple halk küçük yaşlarda olması gerektiği gibi siyasi bilincini
kazanamamaktadır. Sadece acıttığı zaman vatan millet Sakarya edebiyatı ile bu
işlerin yürümeyeceğini öğrenmemiz gerekir. Gelmek istediği yere kendi içinden
yetişecek siyaset bilimcilerle, siyasi ahlakın oluşturulması yönünde atacağı
adımlarla yürüyebilecektir.Bireysel özgürlüğün meyvesi olan ve insan onuruna
yakışan.
Biat’ kültürü ve ümmetçilikten uzak, gerçek
demokrasinin tadı ancak bu şekilde çıkarılır. Özgür ruhu kişiliğinde barındırmayan,
onuru için savaşmayan hiçbir kimse demokrasiyi hak etmez.. Bunun içinse kafada
bom boş duran saksının asgari düzeyde olsa da vatandaşlık bilgisiyle
donatılması gerekir. Evet, Yurttaşlık bir bizde müfredattan kalkmış bir
bilimdir. Felsefe. Muhakeme gücümüzü arttıran felsefe dersleri de
kaldırılmıştır. Yani yukarıda saydığım bu uydu partiler Ümmet yetiştirmek için
ne gerekiyorsa yapmış ama Kişilikli insan yetişmesinden hep korkmuşlardır.
Şimdi tüm bu olanlara tepki gösterememiş biri olarak hayıflanmakta ve tepki
göstermekteyiz. Uyanıyoruz, ayağa kalmak ne kadar sürer bilmem ama değişen bu
dünyada yerimizi alabilmemiz için uyku mahmurluğumuzdan bir an önce kurtulmamız
gerektiğini biliyorum.
19.12.13
Cemal K. Demir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder