14 Kasım 2016 Pazartesi

EFSANELER AOO ESKİLERİ



ONLAR ESKİ. AOO ESKİLERİ .  ANTİK KENT GİBİ..

 

Onlar kendi kaderlerini kendileri çizdiler, Çünkü Her şeyin el yordamı, “Deneme yanılma”  metoduyla yapıldığı bir memleketin çocuklarıydılar. Bilmedikleri bu işte önlerinden giden, onlara örnek olacak kimse yoktu.

AOO Efsaneler gurubundan haberiniz var sanırım.

Bu gurubun hikâyesi,  Yurdumuzun her köşesinden gelen süzme *hergeleler  (Hilmi Erbil Abimiz hariç. O bu kelimeye aşina değil. Onun lügatinde "Hergele" kelimesinin anlamı başka.) ile Anadolu’nun  (Bu gün bile, Türk tipini temsil ettikleri varsayılan)  bıçkın delikanlılarının yetkililerce seçilip homojen bir şekilde hergele sınıfı ile karıştırılarak Yurdumuzun ihtiyacı olan Otelcilik mesleğine uygun melez bir ırk yaratma düşüncesiyle başlamıştır.

Altmışlı yılbaşlarında uygulamaya konan bu proje, Türkiye’nin turizmde atağa kalkma projesidir ve her şeyde olduğu gibi bu projede,  bir Türk vatandaşımızın düşünce ürünü değildir. Amerikalı bir meslek erbabının, Türk tanıdıklarına önermesiyle Türkiye’de olmayan turizm sanayi Ünitelerinde çalıştırılacak eleman yetiştirilmesi için, kurulmasına karar verilen bir okuldur Ankara Otelcilik okulu.

Apar topar metruk bir bina bulunur, içine gelişigüzel mefruşat döşenir. Tabelası da mahallenin en afili tabelacısına Siyah cam zemin üzeri yaldız kullanılarak majüskül harflerle yazdırılmıştır. Okulun demirbaşına, Amerikan kolejlerinde olduğu gibi uzun burunlu bir Ford Otobüs ilave edilmesiyle o günlerin eğitiminde öğrencilerine gıptayla bakılan  “ Otel Management Collage of the State of Turkey    imajı tamamlanmıştır.

 

Tüm bu güzelliklere ilaveten, Amerikan ordu emeklisinin ruhuyla bezenmiş, Halim Bey figürünü ilave etmezler mi kompozisyona. İşte o zaman yeme de yanında yat olmuş.

Önceleri hizmet sektörünün de okulu olur mu diye düşünen, ama reisleri karşısında el pençe durmaya gocunmayan erkek milletimiz, hizmet etmeyi nedense çok yadırgamış, bir türlü kabullenememiştir.  Bu mesleği Türk erkeklerine yakıştıramayıp, bu okulda eğitmek için dışarıdan öğrenci getirmeyi düşünmüş, bu fikri Amerikalılara açmışlardır. “ -Bu proje çok iyidir fakat bizde bunu yapabilecek eleman bulmakta güçlük çekeriz. “ deseler de,  Amerikalı danışmanlar, Türklerin bazı mesleklere karşı ön yargılı oldukları, dahası bunu komplekse dönüştürdüklerini düşünemezler ve insanlarımızı ciddi bir şekilde fiziksel ve zekâ durumlarını incelemeye tabi tutarlar. Uzun incelemeler sonunda Türk gençlerinin, bu işi yapabilecekleri raporunu Bakanlığımıza verirler.

 

Bundan sonra yapacak bir şey kalmaz. Vakur Türk erkeğinin tarihinde o günden sonra “Mektepli garsonluk” dönemi başlamıştır. (Geçtiğimiz günlerde 50 Yılı kutlamalarını yaptığımız, okulumuzun kuruluşuna paralel olarak, Türk erkeğinin Mektepli Garsonluk döneminde 50. Yılına ulaştı diye de kutlayabilirdik.)

Amerikalı ne derse bu gün olduğu gibi o günde yapıyormuşuz anlaşılan. Adamların söylediği bu gün bile, Tanrı buyruğu gibi.  Batıya benzemek için harcadığımız çabanın yarısını biz olmak, kendi benliğimizi bulup kendi düşüncemizi yansıtan fikirler üretmek için harcasaydık, inanın Dünyanın kalkınmış ilk beş ülkesi içinde olabilirdik.

Bu uğurda Bürokrasimiz nelere katlanmadı ki; Hatta okulumuzun kuruluşunda öğrenci adayları içinde, çok değer verdikleri, örnek Anadolu ırkının yukarıda bahsi geçen akıl dozajı fazla kaçmış hergele sınıfıyla karışımından oluşabilecek ahlaki erozyon ve psikolojik zararlar konusunda psikologların uyarılarını da dikkate almamış,  o gençler de ileride olabilecek kişilik bozuklukları riskini göze alarak, projenin aksamasına meydan vermemişlerdir. O zamanın ileri görüşlü Türk bürokratları. Her şeye rağmen bu karışımı yapmış ve Saç telinden Ayak parmak ucuna kadar “Salon Adamı” olan bir otelci tipini yaratmışlardır. Otelci diyorum, çünkü okulun  mezunlarının % 60 ı mezun olduktan sonra garson olarak bile zor iş bulduklarını düşünürsek, Okulun isminin garsonluk okulu olması daha uygun olurmuş. Okulumuz mezunlarının % 20 sinin onlara göre, bu aşağılayıcı meslek sebebiyle hayata küsüp, kendilerini meslekten ihraç etmeleri de psikolojik sorunların olduğunun bir göstergesidir.

 

Bir kaç defa Milli Eğitim Bakanlığında konu tartışılmış, Otelcilik, Yani aşçılık ve garsonluğun okulu olmamalıdır fikri her seferinde baskın çıkmıştır. Öyle ya henüz turizmin adı sanı bilinmezken, böyle bir okulun açılmasına ne gerek vardı.  Sözleri bakanlık koridorlarında duyulur olmuştur. Bu durumdan en çok alınan ve böyle bir okulun uhdelerinde olduğu için arkadaşlarının alay konusu olan okulumuzla ilgili müsteşarlardır. Bu utanç verici olaydan en çok mağdur olan müsteşarlar da aslında amirlerinin hizmet eri gibi çalışmaktadırlar. Her gün hademe gibi amirleri bakanın masası temizleyip, odasını denetleyen de kendileridir. Ama onlar bu onursuz davranışlarından alınmazlar. Ekmeğini kazanmak için kişiliğinden ödün vermeden, namusuyla çalışacak olan garson ve aşçı yetiştirecek bir okulun M E Bakanlığı bünyesinde olmasından utanmaktadırlar. Fakat bu konuda bir şey söyleyememektedirler. Çünkü Bakan emir vermiştir, Amerikalılar gücendirilmeyecek, Onların öngörmüş olduğu gibi, yurdumuz için hayırlı olacak,  bu büyük proje için hiçbir fedakârlıktan kaçılmayacaktır. Devlet büyükleri ve parti başkanı, Türkiye’nin geleceği bu projenin başarısına bağlıdır. Bu proje başarılı olursa, memleketin ihtiyacı olan döviz girecektir hazinenin kasasına. Bazen okulda okuyan talebelerin disiplinsiz davranışlarına sert çıkmakla birlikte, biraz müsamaha da göstermek zorunda olmaları gerektiğini de Amerikalı uzmanlar söylemiştir onlara. Çünkü okuldan mezun olacak öğrencinin sınık olması demek tüm çabaların boşa gitmiş olması olacaktır. O sebeple özgüvenli, büyük sözü dinlemeyen elemanlar yetiştirmek zorunda bırakılmalarına ne kadar alınsalar da. Birkaç gencin doğru bildikleri yoldan, pardon yaşam tarzından kopmaları, örnek Anadolu görüntüsünden ve hatta örf ve adetlerinin bir kısmından uzaklaşacak olmaları,  bu uğurda verilebilecek en küçük kayıptır.

 

İnsan düşündükçe gülmesinin mi yoksa ağlamasının mı doğru olacağına karar veremiyor. Takım elbise almadan, şık bir kravat alıp, sonradan façayı kravata uygun bir şekilde düzmek gibi bir şey değil mi bu yapılan.

Nasıl ağlamazsınız her şeyde öncüsünüz, Seyahat acenteleri bile birkaç yabancının elinde ve yok denecek kadar az. Siz her şeye örnek oluyorsunuz.  Dahası, Henüz o zamanlar Memleketimizde Turizm Bakanlığı yok,  ancak 1963 yılına gelindiğinde  “ T. C. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı “ adıyla bir bakanlık kuruluyor.

Bakanlığın ilk çalışması 1965 yılında 2471 turiste 17 soru yöneltilerek yapılan bir anketle başlıyor. O yıl Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısının %1 i ne tekabül eden bu sayı gerçek hakkında bilgi vermiyor deyip rafa kaldırılıyor.

1960 Yılındaki yurdumuz Otel sayısı 50 Adet, yatak sayısı ise sadece 6163. Komşumuz Yunanistan’ın yatak sayısı 50.000. Almanya ve İngiltere'nin yatak sayısı ise 1000.000 dan dan fazlaymış.

Projenin yürürlüğe girdiği o günlerde Türk turizminin Bir milyar US Doları bulmayan yıllık gelirinin Bu gün 30–35 milyar US Dolar’a çıkmış olması projenin başarısını göstermez mi?

Genellikle başka yerlerde dikiş tutturamamış. Yurdumuzda uygulanan, Maarif müfredatıyla kavgalı.  Bakanlıkça hiçbir zaman değerleri bilinememiş ve hayatlarındaki son Şans olarak gördükleri,  (Amerikan yardımıyla Maddi ve teknik bilgi gibi, 1961 senesinde Payitahtımız Ankara’da kurulan) AOO ya kapağı atmış olan bu gençlerin öncülüğünde başarılmış tüm bu işler. El yordamıyla yapılacak işleri kendi zekâlarıyla çağımıza uygun eğitim metodu uygulayarak, lehlerine çevirmişler. Böylece daha okula başladıkları yıl, inisiyatifi ellerine almışlar. Bu mesleğin yapılması için gerekli öğreti kodlarını, o günlerde okula atanan ve Yunus Aslan başta olmak üzere, birkaç idealist eğitmenleriyle birlikte hazırlamışlardır. Hatta böyle bir okulun nasıl idare edilmesi gerektiğini bilemeyen Maarif vekâleti bürokratlarına da ders vererek, Kendilerine uygun gördükleri, modern yaşam tarzını yetkililere benimsetip, Arzuladıkları dünyayı AO Okulunun bünyesinde kuran ve... Pek saygıdeğer kişilerden oluşan bu gurubun adı “Efsanelerdir”.

ckm 14.11.2011

 

 

 

(Anılarınızı yazın arkadaşlar)

Gelin yaşamımızda tarz oluşturalım

Yaşamımızı değerlenelim

Paha biçilemeyen yaşamımıza

Değerli birer fert olarak devam edelim.

Göçtüğümüzde tarihe şahitlik etmiş,

Milyonlarca yılın toprağını taşıyan kabrimiz

Bizi gururla bağrına bassın

Arkamızda ağlamaklı bıraktığımız

Gençlerimiz bizimle bu gururu paylaşın.

 

14.11.2011

Cemal K. Demir

 

 

* Hergeleler ve "süzme Hergeleler" tabiri bana ait değildir. Bu tabiri okulumuzda geçici görev yapan değerli Askerlik dersi hocamızın bizlere iltifat olsun diye, zeki çocuklar anlamında yakıştırdığı isimdir.    

 

Efsanelerin Yaşam felsefesi: 

“YAŞAM BİR SANATTIR

ONU YAŞAYAN KİŞİ

FARKINDA OLMASA DA SANATÇIDIR.”

O GÖÇSEDE YAPITLARI KALIR

BUNLAR BAZEN EVLAT

NA,  BABA YAR-DIR.

BAZEN TEK SATIRLIK MAHYADIR.

FAKAT EN DEĞERLİSİ

BIRAKTIĞI ANILARDIR.

Hiç yorum yok: