Medeniyet nedir diye sorulduğunda birçok cevap almak
mümkündür. Ölçümde kıstas nedir peki.
Medeniyet çağdaşlığı yakalamak mıdır, uygarlık mıdır? Medeniyetler çatışması. Kavramı doğru mudur?
M. Kemal, Türk halkına “Muhasır medeniyeti." hedef gösterirken nasıl bir
toplumu olmamızı istemiştir. Benim
tarifimde medeniyet kısaca akılcılıktır, yaşamı algılayarak yaşamak ve yaşam
ortamını iyileştirme uğraşıdır. Yaşamın sosyal, ekonomik, teknik ve tıp olmak
üzere çeşitli alanlarında insanlık adına yapılan uğraşlardır. Fakat en
önemlileri, insana düşün gücü veren
eğitmenlik ve sağlıklı kalması için uğraş veren Tıp’tır. İnsan olmak,
medeniyetin ilk şartıdır. Gerçeğe yüzünü dönmektir. İnsanın doğuşuyla birlikte
başlayan, tamamlanabilme çabasıdır.
Medeniyet kelimesinin kökü Medine şehrinden, yani Müslüman
Arapçadan türemesine rağmen, ne hikmetse dünya milletleri içerisinde bilim ve
görgü alanında, en geri kalmış ülkeler Müslüman ülkeleridir. Medeniyet ve
uygarlık kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılır ama farklılıkları
vardır. Uygarlığın medeniyete göre daha geniş bir anlam taşıdığı bir gerçektir.
Uygarlık kavramı da medeniyet gibi, asırlar boyunca süren evrimleşme ve akıl
yolunun getirdiği deneyimler ile insan yaşamındaki kalite artışının belirgin
bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Fakat uygarlıkta esas alınan değerler, durağan
değildir. İnsan aklının yaşadığı zaman dilimi içerisinde ulaşabildiği, bilim ve
teknolojisinin, sanatın ve edebiyatın katkısı ile ortaya çıkan ve tüm insanlık
adına yaratılan eserlerin, kazanımların
evrenselliği söz konusudur.
"Evrensel değerler" Çağdaş bir toplum olmak için
en önemli kriterlerdir. Çağdaş toplumun nüveleri, evrensel değerleri
benimseyen, yaşamı değerli kılan tabiatın tüm canlılarına değer veren, medeni
olmaya özen gösteren ve o yoldan sapmayan insanlar değil midir? Evrensel dediğimiz değerlerden biri "gerçeğe saygıdır" Saygının anlamı sevgiden ötedir. Düşünce ve
insani değerlerin varlığını tanımadır.
(Respect’tir.) Bireyin öncelikle kendisini tanıması, kendini değerli
kılması insan olarak var oluşuna saygı duyması gerekir. Medeni insan, yaşadığı ortama ve topluma
saygılıdır. Gerçeğe saygı, o gün için var olan gerçekliği yadsımamak,
saptırmamak ve doğrudan algılayarak buna uygun davranmaktır. Sözün özü; bir
toplumdaki bireylerden "gerçekliğe saygı" ve "kişisel bütünlük"
kavramlarını benimseyenlerin sayısı ne kadar çoksa, uygarlık dereceleri de o
düzeydedir.
Olan bir şeyi yok saymak veya olmayanı var saymak arasında
ahlaki erozyon yönünde hiçbir fark yoktur. Kişinin yüzü gerçeğe dönük
olmalıdır. Kişisel bütünlüğü olmayan bireyler, içlerinde ömür boyu sürecek bir
boşluk duygusu yaşarlar. Çünkü özü ve sözü bir değildirler. Toplumun aidiyet yasaları da salt gerçeklere
ve günün koşullarına göre ama gerçekler esas alınarak, sadece insana
yararlılığı ele alınarak düzenlenmesi, çağdaşlığın gerekliliği değil
midir?
Medeniyetin beslendiği tek şey ise bilgidir. Eskiden yeniye
buluşlar ve deneyimler dâhil, bilgilenme ve bilgi devşirmesidir. Bilgi soruları
oluşturur, sorular yeni bilgileri arar bulur. Düşünce sentezler fikir
oluşturur. Fikirler evrenseldir, yayılır insanların yaşamında gidecekleri yön
olur.
MEDENİYETİN KİŞİLERCE DEĞİŞTİRİLEMEYEN KURALLARI VARDIR
Medeniyet akıl yönetimidir, evrensel bir kavramdır.
Medeniyet çatışmadan önce seni kurallara uymaya davet eder. Uymadığında
cezalandırır. O sebeple çatışan medeniyetler değil, kültürlerdir. Kültürlerinde
var olan, anlaşmazlıkları çatışma yoluyla çözme güdüsü, onları kıyım yapmaktan
ve komşularıyla ara bozmaktan vazgeçiremez. Medeni olmanın kriterleri saraylar
hanlar, içi boş evren kentler (Üniversiteler) gökdelenler ve de şehri beton
yığınına çeviren yapılaşma değildir. Ve tabi ki, bireysel veya toplumsal, maddi
zenginlikte değildir. Öyle olsaydı, dünyanın birçok ülkesi ekonomik alanda
Türkiye’den ileri olmasına rağmen, Tıp alanında dünya sıralamasında ilk beşe
giren ülke Türkiye olur muydu?
Kültür ise bireyin veya toplumun yaşamındaki her unsuru
içine alan bir biçimdir. Çöldeki bedevinin çadırda yaşaması, kendine ve
gölgenin şartlarına uygun yiyecek hazırlaması ve eğlencesi, kısacası kendisine
has yaşamı gelenekseldir, kültürdür. Ama bu yaşam tarzı medeni midir? Kültür
kuralları mahallidir. Kültürlerdir çatışan, çünkü kültür bir yaşam tarzıdır.
Bir toplum diğerine kendi yaşam tarzını dayattığında, çatışma kaçınılmazdır.
Medeniyetlerde savaşırlar elbet, fakat savaşın da evrensel ve insani kuralları
vardır.
Dünya da son bir asırdır çok gelişen uluslararası bir
ticaret ağı vardır ki, toplumları birbirine çok yakınlaştırmıştır. Dünya artık
eskisi kadar büyük değildir, kültürler arası turizm çok gelişmiş ve yıllık
trilyon dolarlara varan bir hacme ulaşmıştır. Kısacası komşu kültürler ekonomik
olarak ta birbirlerine bağımlı hale gelmiştir. Henüz 30 yaşına gelmemiş bir
bireyin en az üç ülkede kariyer yaptığı bir dünyadan bahsediyorsak, evrensel
düşünmemiz ve evrensel değerlere önem vermemiz gerekir.
Dini inançlarının gereğini yapmak, sadece kişisel ruh hallerinin
tatmini olduğunu ve tanrıya yakarmanın yaşadığı toplumda aynı duygularla
karşılık bulmasını isteyen bir insanın kendi yaşam biçimini zorbalıkla mensubu
olduğu topluma dayatması uygar bir insanın yapacağı davranış olamaz. Uluslararası ilişkilerde meydana gelen bir
sorun için, evrensel değerlerin kabul ettiği,
modern hukuk yolunu yok sayarak, “Ulemaya soralım.” Gibi, anlamsız bir
yaklaşım sergilenmesi kültürler arası uyumsuzluğun ve çatışmanın sebebi
olabilir.
Evet, medeniyet çağdaşlığı yakalamaktan ziyade çağdaş
olabilmek ve insanlığın eriştiği muhasır medeniyetin dışında kalmamaktır. Yaşamın her alanında ihtisaslaşmaktır. Çağdaş
düzeni oturtmak, insana, insanına değer vermektir. Medeniyet, insana inanmak ve
insanlığı yaşatmaktır. İnsanlık yararına, insanlık adına bir şeyler yaparak
insanın yaşam standardının yükselmesine katkı sağlamaktır.
MEDENİYETİN HÜNERLİ ELLERİ:
Tıp ve medeniyet içedir, medeniyetin olmadığı yerde Tıp,
Sanat, çağdaş eğitim yoktur.
Benim bu makaleyi yazmamın asıl sebebi, Bir ay gibi kısa bir
zamanda peş peşe geçirdiğim iki kritik operasyonla, medeniyetin hünerli
ellerine çok yakından tanıklık etmiş olmamdır. Yaşamla mücadele eden insanların
tanrıyla arasındaki anlaşmazlığı düzelten arabulucular gibidir cerrahlar.
Onlara her salisesi dikkat isteyen riskli bir işte tanrıların sükûnetini veren
nedir bilir misiniz? Bilgidir, donanımdır. Bütünlüktür, özgüvendir ve
deneyimdir. Bunun adı medeniyettir, uygarlıktır. Tıbbın her dalı insana hizmet
eder ve kutsaldır, özellikle cerrahlara hayranlık duymamak imkânsızdır.
Latincede Tıp ile ilgili güzel ve çok yerinde bir söz
vardır.
“Omnium artium medicina nobilissima est”
(Tüm sanatlar içinde hekimlik en soylu olandır)
Evet, Tıp bilgi birikimi ve deneyimdir belki ama cerrahlar
en mutena sanatkârlardır. Dünyada Tıp eski çağlardan bu yana medeniyetin olduğu
yerde var olmuş ve ilerleyebilmiştir.
Medeniyetin olmadığı yerde, muska ve dualar vardır. Ne yazık
ki, bu durum bu günkü toplumuzda halen mevcudiyetini sürdürmektedir. Son çeyrek
asırda tıp alanında çağdaş adımlar atarak ileri bir seviyeye gelmiş olan sağlık
hizmetleri, her şeyi ters giden ülkemin gurur kaynağı olmuştu.
Maalesef siyasi erkin gerek tasarruf, gerekse başka
nedenlerle tıbba olan bakış açısı neticesinde bu durumun tersine döndüğü fikri
toplumda gün geçtikçe artmaktadır. Tıp da Milli Eğitim, Üniversiteler ve Adalet
gibi, görkemli saraylar inşa edip, içine asıl unsuru, bilgiyi, deneyimi liyakat
esaslı olarak koymayı unuttuğunuzda iyi netice alamayacağınız kurumlardandır.
Çünkü çalışmaları akla ve insana yöneliktir, zaaflar hemen fark edilir.
Cemal K. Demir
Burhaniye, 08,2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder