7 Eylül 2018 Cuma

EFSANELERİN DOSTLUK SOFRASI




 


Cemal Demir· 20 Mart 2012 Salı

 
Zaman, zaman kurulan bu sofralarda, masada ne olursa olsun, aslında hep dostluk yenip içilir Bu sofrada sadece ekmek değildir paylaşılan. Nefesleri paylaşır bu güzel insanlar bir araya geldiklerinde. Siz hiç kalabalıkta, onca gürültü patırtıda ve yüksek volümlü kardeşlerinizin "her kafadan bir ses" denecek kadar gürültülü çıkardıkları bir ortamda yemek yediniz mi? Biz o şerefe nail olduk, evet biz bu curcunada ağızda tadıyla ve hissederek, afiyetle yemeğimizi yedik. Çünkü bizim masamızdaki ana yemeğimizin adı dostluktu. Darısı sizin başınıza. Sadece kucaklaşmak, dostları görmek için kilometrelerce yol kat ederek 24 saatliğine de olsa bir araya gelirler. Evet, yanlış duymadınız onların başka hiç bir amaçları yoktur, dostlarını görmek, onlarla hasret gidermekten başka... Onların adı Efsaneler, 1961 Yılında başladıkları AOO dan 1964 yılından başlayıp, 1970 ortalarına kadar mezun olan, yurdumuzun ilk mektepli otelcileri. İnsanlarda yok olmaya yüz tutmuş bir duygunun kaybolmaması için direnen, özgür ve sevecen insanlar topluluğu. İnsan olabilmenin son temsilcileri, karşılıksız ve hesapsız sevmenin ne olduğunu bilen, bir güzel insanlardan oluşan E F S A N E L E R' İ kutluyorum.
Yukarıda belirttiğim gibi bu kadar insan sadece görüşmek için bu kadar yolu kat ederek bir araya gelir mi demeyin. Gelir, gelmeliler de. Çünkü insan olmanın asıl sebebidir bence dost olmak, saygılı olmak, insanı sevmek. Aslında buluşmaların gerçek sebebi; Bu vefa duygusu bu sevgi seli olmalı. Onlar dostlarına öylesine bağlılar ki, dostlarını öylesine seviyorlar ki, oldukça sık yaptıkları bu buluşmalara "Dostluk sofrası" adını koymuşlar. İşte onlardır dostluğu fırından çıkmış taze ekmek gibi sıcak, sıcak paylaşanlar. Emin olun bu âlemde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan, dostluk duygusu kodlarını tamamen yok olmaması için, insan genlerine zerk edilip, dostluk duygusu ebedi olarak yaşatılmak istenirse, bu örnek Efsanelerden alınmalıdır. Çünkü bu dostluk duygusunun en gelişmişi şu anda toplumumuzdaki kaotik ortama rağmen, onu koruyabilmiş olan Efsanelerde mevcuttur. Hem de çömlek kebabı gibi ağır, ağır pişmiş olanı. Bu dostluğun lezzetine eşlik eden yıllanmış şarap tadında bir kadirşinaslıkta ilave edilirse o menüye hani, derler ya.. " Yatıya bile gidilir" Ya! İşte bizde bu güzel lezzetleri tatmak için geçtiğimiz hafta sonu Güredeki davete yatıya gittik. Soluduğumuz Kaplıca suyu buharından fazlasını dostluk iksiri olarak içimize çektik. Bu bizi mest eden duygunun tarifini yapmak için edebiyat uleması olmak gerekir, ulemalar mertebesine henüz erişemediğim için ben duyduğum hazzı Gastronom gurmesi lisanıyla anlatmak istersem, şöyle demem gerekir. Kebabın içine hapsolduğu çömlek kırılıp ta o kendine has, nefis kokularını size ulaştırmak için, incelerek buhar olup genzinizden içeriye sızan kebabın en ince rayihasına saygı duymamanıza imkân var mı? Hoşgörü içine çıkın edilmiş, öyle bir saygı ki bu. Kebabın her lokmasına dokunuşunda insanın, "-aman yel alıp, lezzeti kaçmasın." der gibi, kendiliğinden, temkinli... Öyle bir dostluk ki; Bu dostluk, Dürümün içinde sıkmadan okşanarak, gidiyor damaktan içeri. Son dokunduğu yerde hoş bir tat bırakarak.

C .K. Demir

19 Mart 2012

Hiç yorum yok: