2 Eylül 2018 Pazar

YAŞAMI ANLAMAK




Evrendeki milyarlarca uydulardan biri olan dünyamızda yaşamın oluşma evresi bilinir fakat yaşamın amacı bilinmediğinden tarifi sınırsızlığa mahkûmdur.

Yaşamımızın her anının tanrı tarafından belirtildiği bilinir fakat bize bu güzergâh verilmez. Yaşama zamanını tanrı belirler ama bize işlerimizi yoluna koymak için dahi olsa, son günün tarihi verilmez.  Yaşayıp yaşamaman tanrının takdiridir denir, senin kararın itibar görmez.

İnsanda aklın gelişmesiyle doğru orantılı olarak, bu konuda yeni ve daha akla yatkın bir fikir olduğunda değişmesi muhtemel düşünceler geliştirilmiştir

Başta teologlar olmak üzere sorgulayan beyinler kendi felsefi görüşleri doğrultusunda yaşamın tarifini yapar, her yüzyılda bir, yaşamdaki amacın ne olması gerektiği konusunda görüşler ortaya atarlar.
Yerkürenin bizim gibi Müslümanların yaşadığı coğrafyasında yaşayan insanların batıl inançlara yatkınlığından mıdır bilinmez. Yeryüzüne gelmiş tüm dinlere mensup 2000 küsur peygamber ki,  bunlardan sadece 75 kadarı aziz olarak anılır ve 4 tanesi için kitap inmiş peygamber denilir.  Hepsi bizim coğrafyamızda, Kuzeydoğu Anadolu (Kafkas Dağları bitimi) ile Urfa üzerinden güneye ta Filistin’e uzanan bölgede zuhur etmiş ölümlülerdir.

Kısacası nereden gelip, nereye gittiği belli olmayan fakat atmosfer gibi günden güne genişleyip şişen bir yaşam öyküsüdür biz dünyalıların artlarında bıraktıkları. Bilinmeyene hikâye üretmede usta olan bezirgân tipli hayal gücü bu durumdan kendilerine pay çıkarmayı başarmıştır. Teoloji felsefesine göre,  Kâinattaki yaşamlarının tanrıya ait olduğu tezi işlenir de, sadece düşünen varlık olan insan tanrıya karşı sorumlu tutulur. Çünkü insan yaşamı da kendisine ait olmayıp, tanrılara adanmış yaşamdır ve sadece tanrıya hizmet için yaşanması gerektiği görüşü savunula gelmiştir tüm semavi din öğretilerinde. Savunmak ne kelime hatta bu konuda yaptırım uygular, insan yaşamının sona erip yaşama veda ettiğinde tanrıya iyi kulluk yapanların mükâfatlandırılacağı, kötü kul olanların ise cezalandırılacağını günün her vaktinde düşünmeyen beyinlere zerk ederler.

Bu konuda her bireyin düşüncesine saygılı olduğumu bilmenizi isterim. Ben sadece İslam tarihi ve insan yaradılışı konularını inceleyen bilim kitaplarından emaneten aldığım bilgileri aktarmaktayım. Kişilerin inancıyla ilgili bir sorunum olmadığı gibi onları ruhani konularda bilgilendirmenin mükellefiyetimde olmadığı bilincindeyim. Bu sebepledir ki; Konuyu fazla uzatıp canınızı sıkmak istemiyorum.  Benim yaşadığım coğrafyada yaşam değince akla gelen yaşam algısını sıralamayı yapmam gerekiyordu başka yaşamları anlatabilmek için.

İnsan yaşamında bir kez olsun yaprağın çürüdüğünde rengini aldığı toprağa dönüştüğünü. Suyun berraklığında gökyüzü rengini aldığını, toprağa karıştığında çamurlaştığını. Ateşi söndürdüğünü ama sıcakta buharlaşıp uçtuğunu düşünemez mi? Düşünür elbet. Düşünür ve düşündükçe sorular birikir beyin bölgesinde, öyle çok soru birikir ki. Beyin araştırıp öğrenmeden buna cevap veremez. İşte o an araştırma başlar.

Araştırma bilgilenmeyi, bilgilenme cesareti getirir. İnsan o an yaşamaya başlar. Korkmadan, gelecek korkusu olmadan, zebanilerin beynine zerk ettikleri ahiret korkusu olmadan kendini daha bir özgür hissederek yaşar.  Çünkü bilir ki; Tanrı onu kendi sıfatında yaratmış, düşüncesinde özgür kılmıştır. Düşünme yetisini vermiş, düşünebilmek için aklın gelişimini kendisinin dilediği gibi yapmasını yine kendisine bırakmıştır. Evreni, yaşam sırrını çözmeyi de insana bırakmıştır. Kendisini idare etmekten aciz ezberci din bezirgânlarının esaretinden bu şekilde kurtulacağını buyurmuştur tanrı en büyük eserinde.

Bizim coğrafya ile gelişmiş coğrafya arasındaki düşünce farkının iki asır açılması düşünmenin uzun yıllardan bu yana yasak olmasından kaynaklanmaktadır.  AVM ve gökdelenleri siz gelişmişlik olarak algılar, onların amacına uygun bir şekilde tüketici bir toplum olursanız, çok yakında içinde toplum olarak yaşadığınız bu vatanı da kaybetmeniz büyük olasıdır. Yaşam ne bir gökdelen, ne de kendi yarattığın yaşam tarzının esiri olmaktır. Yaşam, olanakları sonsuzdur, yeniliklere gebedir. Hayatı olduğu gibi yaşamak, ondan kopmamakla mümkündür. Yaşam, sadece soluk almak değildir. Yiyip, içip, kubur doldurmak da değildir yaşam. Dilediğince özgür yaşamak için, yaşam hakkında bilgilenmeniz gerekir. Yaşamın kalitesi ve değerli kılınması, insan olabilmekte yatar, İnsan olmak ve insan kalmak sadece erdem insanlara has bir lüks olmaktan öteye gidemiyorsa eğer, bunun sebebi,  yaşamın önceliklerini kendisi için belirleyen insanda aramak gerekir.

İnsan yaşamında mutlu anlar olduğu kadar acı dolu anlarda vardır. Yaşam sihirbazları ki, onlar genellikle bilgedirler. Acıyı bayrama çevirebilen müstesna kişiliklerdir. Yaşamı ciddiye aldığınız süre problemleriniz bitmez.  Yaşamı boşladığınızda yaşam sizi affetmez. Ortası var mı bunun derseniz vardır. O da her an yaşamın içinde olmak, oyun bitene kadar sahada kalmaktır. Bence yaşamı anlamlı kılan en önemli unsur onun için verilen mücadeledir. İnsanın doğasında olan mücadele gücüdür onu hayatta tutan, ona olmadık, aklın alamayacağı işleri yaptıran. Bazen yapabildiğimize kendimizin bile şaşırdığı, bırakın yapabilmeyi başarmak, düşünülmesinin bile mucize olduğu işleri hep insanlar başarmıştır. Bu gizli güç insanda mevcuttur. Bu güç insan moral ve motivasyonunun en üst seviyede olduğu zamanlarda ortaya çıkar. Yaşam size tanrının en büyük ve güzel hediyesidir, tadını çıkarın. Başkasının sizin için biçtiği yaşam tarzını çöpe atın. Sizin için neyin iyi veya kötü olduğuna kendiniz karar veremedikçe yaşamış sayılmazsınız. Kendiniz için doğruya en yakın kararları almak ise bilgi ve deneyimlerle olur. Yaşamınızın varlığı, kalitesi ve boyu dağarcığınızda yaşam hakkında üretebildiğiniz ve sadece kendinize ait olan düşünceleriniz kadardır.

Cemal k. Demir

 

 

Hiç yorum yok: